Victor Hugo, 19. yüzyılın en önemli yazarlarından bir tanesidir. Sefiller ve Notre Dame’ın Kamburu adlı kitapları en ünlü kitaplarıdır. İlk romanlarından birisi olan bir idam mahkumunun son günü ise çok değerli bir roman olmasına rağmen bu ikisinin gölgesinde kalmıştır. Bu romanında Hugo, gerçekten şahit olduğu bir idam görüntüsünden etkilenmiştir. Özellikle idamı izleyenlerin psikolojileri onu şaşırtmış ve idam kavramını sorgulamak istemiştir. Roman, ölümüne çok az kalmış ve idama mahkum olmuş birisinin ağzıyla yazılmış ve yazar adım adım ölüme gidişini anlatır. O güne kadar ilk ağızdan yazılmış bir roman örneği yoktur ve bu konuda kitap ilk örnektir.
Edebiyat Tarihinde Bir İlk
Bir idam mahkumunun son günü, edebiyat tarihinde ilk olarak yazarın kendi kendisiyle konuşup kendi içerisinde eleştiri yaptığı roman örneği olarak kabul ediliyor. Daha sonra bu yöntem çok sayıda yazar tarafından takip edilecektir. Bu yüzden modern edebiyatta bu kitabın önemi büyüktür. Kitap, temel olarak idam meselesinin trajik boyutlarını sorgulamak için yazılmıştır. Bir insanın hayatına başka birisi tarafından son verilmesi ve bunun hakli ya da haksız nedenleri önemli bir tartışma konusu. Hugo, kitabında bu tartışmayı ilk ağızdan yapıyor ve derinlemesine bir idam sorgulamasına girişiyor. Yazarın ilk satırlardan beri amacı açıktır. Viktor Hugo, idam cezasının herhangi bir haklı tarafı olmadığını iddia eder.
İdam Neden Hak Verilebilecek Bir Ceza Değildir?
Victor Hugo’ya göre idam kesinlikle savunulabilecek bir ceza değildir. Öncelikle bu ceza kesinlikle tek bir kişiyi ilgilendiren bireysel bir ceza olarak değerlendirilemez. Hugo’ya göre idam cezası, öldürülen kişi dışında onun ailesini ve toplumun tümünü etkiler. Bu yüzden toplumsal bir ceza olarak değerlendirilmelidir. Bir idam mahkumunun son günü kitabının önsözünde, Victor Hugo idam hakkındaki fikirlerini ortaya koyar.
Grev Meydanı ve Halka Açık İdam
Victor Hugo’nun bir idam mahkumunun son günü kitabını yazmadan önce Hugo, kendi yaşadığı bölgede Grev Meydanı’nda idam edilen birisini izler. Onu en çok etkileyen ise idamın bir meydanda yapılması, halka açık olması ve izleyen diğer insanların olaya yaklaşımıdır. Victor Hugo izledikten sonra sürekli bir vicdan azabı hissetmiş ve histen kurtulmak için bu kitabı yazmıştır. Ona göre insanlar ve hukuku ilgilendiren konularda bu şekilde maddeci bir anlayış sergilenemez. İdam cezası psikolojik ve ruhani boyutları açısından korkunç bir olgudur.
İdama Çarptırılan Bir Mahkumun Hikayesi
Bir idam mahkumunun son günü kitabının başlarında asıl karakter ve aynı zamanda kitabın anlatıcı duruşmaya çıkacaktır. Çünkü bir insanı öldürmüştür. Duruşmadan önce kürek cezasının ne kadar ağır bir ceza olduğunu düşünür. Ama kendisi bundan daha ağır bir ceza olan idama çarptırılır. Alınan karar gereğince kitabın kahramanı beş hafta sonra idama edilecektir. Cezası belli olunsa ona kürek cezası çok daha insancıl ve hafif bir ceza gibi gelir. Ölecek olduğu düşüncesi kahramanın hem kafasını hem bedenini sarmaya başlar ve bir süre sonra bundan başka bir şey düşünemez hale gelir. Arkasından bıraktığı hayatını, daha önce yaşadıklarını, güzel günlerini hatırlamaya ve hayatını sorgulamaya başlar. Bu sorgulama bir anlamda Victor Hugo’nun topluma dair yaptığı bir sorgulamaya dönüşür.
Ardında Kalanlar
Bir idam mahkumunun son günü kitabının kahramanının aklına gelen ilk kişi annesidir. Ama annesi zaten oldukça yaşlıdır ve onun kısa süre sonra bu olayın etkisinden kurtulacağını düşünür. Daha sonra ise geride bıraktığı karısını düşünmeye başlar. Üstelik karısı da hastadır ve bir süre sonra hayatını kaybedebilir. O da ölünce ardında bıraktığı kızına kim bakacaktır. Kızı daha bebek denecek yaştadır ve kendi kendine bakabilmesi mümkün değildir. Mahkumun kızının başına gelecek olanları düşünmesiyle birlikte idamın bireysel değil de toplumsal ve çok daha geniş bir oldu olduğu düşüncesi bir kez daha açığa çıkar. O zamanlar idamlar meydanda, halka açık bir şekilde ve giyotinle yapılır. Bu olayın vereceği acıdan çok mahkumun aklına daha önce idam edilen çok sayıda insan gelir. Artık onlardan geriye hiçbir şey kalmamıştır. Bir insanın geride hiçbir şey kalmayacak şekilde yok edilmesinin çok acımasız ve insafsız bir şey olduğunu düşünür.
Duvarlara Yazılanlar
Mahkumun kaldığı odanın duvarlarına daha önce idam edilenler ölmeden önce pek çok şey yazmıştır. Bir idam mahkumunun son günü, kahramanın bu yazıları okuyup onları düşünmeye başlamasıyla devam eder. Bu arada rahip de onu sık sık ziyaret eder. Günahları için af dileyip rahatlaması için onunla görüşmeye devam eder. Ölmeden önce bir kez daha görmesi için küçük kızını da yanına getirirler. Küçük kızı henüz üç yaşındadır ve babasını uzun bir süredir görmediği için tanımaz. Hatta yanındakilere babasının öldüğünü söyler. Annesi ona bu olayın çoktan gerçekleştiğini anlatmıştır. Bu olay mahkumu daha da kötü hale getirir. Ölümünün ardından kızının hatıralarında hiç yer almayacağı ve tamamen yok olacağı düşüncesi onu daha da tedirgin eder.
At Arabası ve Şoförü
Nelerden sonra idam günü gelip çatmıştır ve mahkumu idam edileceği yere bir at arabası ile götürürler. Araba ile ölüme doğru giderken mahkum ve şoför arasında bir konuşma başlar. Şoför oldukça yaşlı bir adamdır ve mahkuma ölmek için genç olduğunu söyler. Ama bir idam mahkumunun son günü kitabının kahramanı kendisini ondan çok daha yaşlı hissettirir. Çünkü ölümü beklerken geçirdiği her gün bir ömre bedel hale gelmiş ve onun hızla yaşlanmasına neden olmuştur. Nihayet idam edileceği yere gelirler. Büyük bir kalabalık onu beklemektedir. Mahkum giyotinle öldürüleceği yere doğru götürülür. İdam kısa bir süre sonra olacaktır.
İzleyen Yığınlar
Mahkumun aklında hiç çıkmayan konu ise onun ölümünü izlemek için orada bulunan yığınlardır. İnsanların bir başkasının acısını ve bu hayattan tamamen silinip gideceğini ve acımasız bir şekilde öldürülmesini nasıl izleyebildiğini bir türlü anlayamaz. Zaten yazarın idam cezasına karşı çıkmasının en önemli sebebi de budur. 18. ve 19. yüzyıl boyunca insanların ibret alması ve tekrar suç izlememesi için idam cezaları halka açık bir şekilde uygulanır. Bir idam mahkumunun son günü kitabında idamın en çok bu yüzü eleştirilir. Hugo bir insanın diğerinin ölümünü nasıl izleyebildiğini bir türlü anlayamaz.
Kitabın Toplumsal Boyutu
Bir insanın bir daha olmamak üzere bu dünyadan silinip gitmesi hayatına devam eden diğer insanlar tarafından nasıl izlenir? Bu soru yazarın kafasını çok karıştırır. İnsanların nasıl bu kadar acımasız olduğunu anlayamaz. Bütün insanlar için merhamet ve vicdan dileyen yazar herkesin bu konuda daha duyarlı olmasını bekler. Hugo’nun bir idam mahkumunun son günü kitabından sonra hem idam cezasının kendisi hem de halka açık idam cezası tartışılmaya başlar. Hem hukuki hem de toplumsal boyutları açısından idam cezasının sorgulandığı kitap dünya klasiklerinden birisi olarak kabul ediliyor ve yazıldığı günden beri defalarca yeniden basılmıştır. Hugo’nun bir idam mahkumunun son günü eseri de herkesin okuması gereken kitaplar arasındadır.
Victor Hugo: Bir İdam Mahkûmunun Son Günü