2020 Yılının En Çok Okunan 20 Kitabı - Kitabı Satın Al

2020 Yılının En Çok Okunan 20 Kitabı

Belki sevdiğiniz yazarın yeni bir kitabı çıktı, belki de yılların eskitemediği klasiklerden nefis bir kitap okudunuz. Şayet çok kitap okumayan bir insansanız bu listemizden ilham alabilirsiniz, ya da tam tersi bir kitap kurduysanız henüz okumadığınız bir kitabı bu içerikte görüp hemen okumaya başlayabilirsiniz.

Bu başlığımız 2020 yılında okuduğumuz ve okumayı düşündüğümüz kitapları paylaşarak yıl içinde ne kadar kitap okuduğumuzu tutmak ve kitap tavsiyesi isteyen arkadaşlara da bir fikir vermek amacı ile sizler için oluşturulmuştur. 2020 yılı birçok efsane olmuş kitap okuduğumuz, okuyarak öğrendiğimiz bir yıl olsun.

Şeker Portakalı: Jose Mauro De Vasconcelos

Brezilya edebiyatının klasiklerinden olan Şeker Portakalı, Jose Mauro de Vasconcelos’un başyapıtı kabul edilmektedir. Yetişkinler dünyasının sınırlamalarına hayal gücüyle meydan okuyan Zeze’nin yoksulluk, acı ve ümit dolu hikayesi yazarın çocukluğundan derin izler taşımaktadır. Beş yaşındaki Zeze hemen her şeyi tek başına öğrenir, sadece bilye oynamayı ve arabalara asılmayı değil, okumayı ve sokak şarkıcılarının ezgilerini de. En yakın sıra dışı ise anlattıklarına kulak veren ve Minguinho adını verdiği bir şeker portakalı fidanıdır. Şeker Portakalı’nın baş kahramanı Zeze’nin büyüdükçe yaşadığı serüvenleri, yazarın Güneşi Uyandıralım ve Delifişek romanlarında izleyebilirsiniz.

Momo: Michael Ende

Momo, büyük bir kentin tiyatro haberlerinde yaşayan küçük bir kızdır. Buldukları ya da kendisine hediye edilenlerin dışında hiçbir şeyi bulunmamaktadır. Fakat olağanüstü bir yeteneği olan Momo, muhteşem bir dinleyicidir ve bunun için oldukça bol zamanı vardır. Toplumumuz ve günümüz insanının zaman algısı ve zamanı okuması üzerine bir masal olan Momo ile Michael Ende, Alman Gençlik Edebiyatı Ödülüne layık görülmüştür. Pek çok kez sinemaya uyarlanan Momo, kırktan fazla dile çevrilmiş, tüm dünyada 7 milyonun üzerinde satmıştır.

Fahrenheit 451: Ray Bradbury

Sadece bilimkurgunun değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri olan Ray Bradbury, bilimkurgunun iyi edebiyat da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazardır. Yayımlandığı anda klasikleşen, distopya edebiyatının dört temel kitabından biri olan Fahrenheit 451 ise bir 20. Yüzyıl başyapıtıdır. Bu nedenle Fahrenheit 451, yeryüzündeki tek bir kitap kalacak olsa, o kitap olmaya adaydır.

Hayvan Çiftliği: George Orwell

İngiliz yazar George Orwell, ülkemizde daha çok 1984 adlı kitabı ile tanınmaktadır. Hayvan Çiftliği, onun çağdaş klasikler arasına girmiş ikinci ünlü yapıtıdır. 1940’lardaki reel sosyalizm’in eleştirisi olan bu roman, dünya edebiyatında yergi türünün başyapıtlarından biridir. Hayvan Çiftliğinin kişileri hayvanlardır. George Orwell, bu kitabında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romanın alt başlığı bir peri masalıdır. Küçükleri eğlendirecek bir peri masalı değildir, ama roman bir masal anlatımı ile yazılmıştır.

Bir İdam Mahkumunun Son Günü: Victor Hugo

Victor Hugo, Fransız edebiyatının en ünlü yazarlarından biri olan sanatçı, edebi ününü şiirleri ve oyunları ile kazanmıştır. Romantik akımın en tanınmış isimleri arasında yer almaktadır. Toplumsal sorunlar ve politika ile yakından ilgilenmiştir. 1848 ayaklanmalarının ardından Kurucu Meclis’e katılmış, daha sonra milletvekilliği yapmıştır. Yazar 1829 yılında yayımladığı Bir İdam Mahkumunun Son Günü adlı romanı ile idam cezasına taviz vermez bir tavırla karşı çıkmıştır. Klasik edebiyatın şaheserleri arasında yer alan Notre-Dame’ın Kamburu ve Sefiller adlı romanları ile dünya edebiyat tarihine geçmiştir.

İçimizdeki Şeytan: Sabahattin Ali

Sabahattin Ali, bu romanında toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın kapana kısılmışlığını göstermektedir. aydın geçinenlerin karanlığına, insanın içindeki şeytana kesin bir bakış niteliği taşıyan kitabı kütüphanenize mutlaka eklemelisiniz.

1984: George Orwell

George Orwell’in kült kitabı 1984, yazarın geleceğe ilişkin bir kabus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgahlanan oyunlar düşünüldüğü zaman, ütobik olduğu kadar gerçekçi bir romandır.

Olağanüstü Bir Gece: Stefan Zweig

Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikayesidir. Sıradan bir Pazar gününü at yarışlarında geçirirken, belki de ilk defa burjuva ahlakından saparak suç işler. Böylelikle tekrar hissetmeye başladığını, ateşli ve kötücül hazları olan gerçek bir insan olduğunu fark eder.içindeki haz dolu esrime, aynı günün akşamında onu gece aleminin son atıklarının arasına, hayatın en dibindeki lağımlara sürükleyecek, varış noktası ise ruhani bir uyanış olacaktır.

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu: Stefan Zweig

Stefan Zweig, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, adlı uzun öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Kitabın kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Yazar okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet etmektedir. Bu yeni yolculuğun sonunda mutlak aşk kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal!

Körlük: Jose Saramago

körlük, ürkütücü bir roman, beklenmedik bir felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, nasıl bencilleştiğinin ve değer yargılarını yitirdiğinin hikayesidir. Konusunun ürkütücülüğüne rağmen olağanüstü bir şiirsellikle anlatılmış bu unutulmaz roman, usta yazarın belki de en etkileyici yapıtıdır.

Simyacı: Paulo Coelho

Simyacı, Brezilyalı eski şarkı sözü yazarı Paulo Coelho’nun, yayınlanmış olduğu 1988 yılından bu yana dünyayı birbirine katan, eleştirmenler tarafından bir fenomen olarak değerlendirilen üçüncü romanıdır. Simyacı altı yılda kırk iki ülkede yedi milyondan fazla satmıştır.

Suç ve Ceza: Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 1849 yılında I. Nikola’nın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklanmıştır. Kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe çevrildi. Cezasını tamamlayıp Sibirya’dan döndükten sonra Petersburg’da Vremya dergisini çıkarmaya başlamıştır. Yazmış olduğu romanlarla tekrar eski ününe kavuşmuştur. Suç ve Ceza Dostoyevski’nin bütün dünyada en çok okunan başyapıtıdır.

Beyaz Zambaklar Ülkesinde: Grigory Petrov

Eski bir papaz ve aynı zamanda yayıncı, gazeteci olan Grigory Petrov, Finlandiya’ya ve Johan Wilhelm Snelman’a adadığı bu ölümsüz eserini özellikle Rusya’ya örnek teşkil etsin diye kaleme almıştır. İsveç’in hakimiyetinden çıkarak daha ılıman Rus egemenliği altına giren Finlandiya halkının omuz omuza vererek kendi ulusal kimliklerini bulmaya çalışmalarına tanık olacak ve bu halkın, ülkesini daha ileriye taşıyacak nitelikte yeniliklere imza atan şahsiyetleri ile tanışacaksınız.

Cesur Yeni Dünya: Aldous Huxley

Cesur yeni Dünya bizi ‘Ford’dan sonra 632 yılına’ götürür. Bu dünyanın cesur insanları kapısında “Cemaat, Özdeşlik, İstikrar” yazan Londra Merkez kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde üretilirler. Kadınların döllenmesi yasak ve ayıp olduğu için, ‘annelik’ ve ‘babalık’ pornografik birer kavram olarak görülür. Toplumsal istikrarın temel güvencesi olan şartlandırma hipnopedya uykuda eğitim ile sağlanır. Hipnopedya seyesinde herkes mutludur; herkes çalışır ve herkes eğlenir. “Herkes herkes içindir.”

Satranç: Stefan Zweig

Stefan Zweig, çok geniş bir psikoloji birikimini eserlerinde bütünüyle kullanmış ender yazarlardandır. Onun dünya edebiyatında bir biyografi yazarı olarak kazandığı haklı ünün temelinde de bu özelliği, yani yazarlığının yanı sıra çok usta bir psikolog olması yatar. Satranç, Zweig’ın psikolojik birikimini bütünüyle devreye soktuğu bir öyküdür ve bu öykünün baş kişileri, tamamen yazarın biyografilerinde ele aldığı kişileri işleyiş biçimiyle sergilenmiştir. Zweig ölümünden hemen önce tamamladığı birkaç düzyazı metinden biri olan Satranç’ı kaleme aldığı sırada, karısı Lotte Zweig ile birlikte göç ettiği Brezilya’da yaşamaktaydı. Satranç’ta da, olay yeri olarak New York’dan Buenos Aires’e gitmekte olan bir yolcu gemisini seçmiştir. Bu gemide tamamen rastlantı sonucu karşılaşan üç kişi: yeni dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic, sıradan bir satranç oyuncusu olan anlatıcı ve bir zamanlar çok usta bir satranç oyuncusu olan, ama hayli zamandır satrançtan uzak kalmış bulunan Dr. B. öykünün aktörleridir.

Sineklerin Tanrısı: Sir William Golding

Golding’in Sineklerin Tanrısı’nda da bir mercan adası ve İngiliz çocuklar vardır. Ama altı ile on iki yaş arasında olan bu çocuklar, gelecekteki atom savaşı sırasında, güvenilir bir yere götürülmek üzere bindikleri uçak bir saldırıya uğradığı için bu mercan adasına düşmüşlerdir. Ve bu mercan adasında olup bitenler, Ballantyne’ın romanında olup bitenlere hiç mi hiç benzememektedir.

Yabancı: Albert Camus

Albert Camus’un en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş ve hala en çok satan kitaplar arasında yer alan Yabancı, aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. Ölümün egemen olduğu bir varlıkın en anlamsız olgularını saçma bir düzensizlik içinde yaşayan bu romanın başkişisi Meursault, bir simge kahraman değildir, adı olmayan bir Yabancıdır; bu eksik kimlik, gerçeklikten algıladığı şeyi yapılandıramayan, yeniden örgütleyemeyen, ama gerçekliğin yankılarını yakalamaya çalışan bir boş bilincin imgesidir. Onun kayıtsızlığı ve edilgenliği, işte bu boş bilincin ürünüdür. Yabancı, büyüleyici gücünü, içinde barındırdığı trajedi duygusuna borçlu: Bir türlü ele geçirilemeyen anlamın sürekli aranması, bilinç ile toplumsal dünya arasındaki çatışma… Camus’yle buluşanların hiçbiri, onunla karşılaşınca hayal kırıklığına uğramamıştır. Mutluluk, bir yerde ve her yerde hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir, der Camus. Giderek daha çok sevilen bir yazar olması, onun bu sevgisinin yansımasından başka bir şey değildir.

İnsan Neyle Yaşar?: Lev Nikolayeviç Tolstoy

Lev Nikolayeviç Tolstoy, Anna Karenina, Savaş ve Barış, Kreutzer Sonat ve Diriliş’in büyük yazarı, yaşamının son otuz yılında kendini insan, aile, din, devlet, toplum, özgürlük, boyun eğme, başkaldırma, sanat ve estetik konularında kuramsal çalışmalara verdi. Bu dönemde yazdığı öykülerde yıllarca üzerinde düşündüğü insanlık sorunlarını edebi bir kurgu içinde ele aldı. Tolstoy, insan sevgisi ve inanç konularını ustalığının bütün inceliğiyle işlerken, “İnsan Neyle Yaşar?” ile gerçek hayatı yansıtan tabloların içinde yeni bir ahlak anlayışını ortaya koydu.

Kendine Hoş Geldin: Miraç Çağrı Aktaş

İnsanlar gelip geçici. Unutma, kimse senden daha çok düşünmeyecek seni. Gitmem diyenler gidecek, sen yine kendine geleceksin. Düşeceksin, ayağa yine kendin kalkacaksın. Yaralanacaksın, yaralarını kendin saracaksın. Onca acının içinden yine tek başına çıkacaksın. Sarılmaya ihtiyacın olacak, yine kendine sarılacaksın. Dertlerin seni yakacak, Anka Kuşu gibi küllerinden doğacaksın.

Altıncı Koğuş: Anton Pavloviç Çehov

Çehov bir taşra kasabasındaki akıl hastanesinde geçen bu novellasında, eğitimli bir hasta olan İvan Dmitriç ile Doktor Andrey Yefimıç arasındaki felsefi çatışmaya odaklanır. İvan Dmitriç maruz kaldıkları adaletsizliğe, içinde yaşamaya zorlandıkları berbat koşullara karşı çıkarken, Andrey Yefimıç bunları görmezden gelmekte ısrar eder ve durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmaz. Doktor sonunda içine düştüğü “felsefi” yanılgının farkına vardığında ise artık iş işten geçmiştir. Altıncı Koğuş, Rusya’nın ve ülkenin sorunlarıyla ilgilenmek yerine onları uzaktan izlemeyi tercih eden elit Rus aydınının “Deliliği”nin simgesidir adeta. Altıncı Koğuş, Russkaya Mısl dergisinin 1892 kasım sayısında yayımlandığında büyük ilgi görmüştü. Hatta Lenin’in de yapıtı okuduktan sonra dehşete kapıldığı, “Kendimi Alıncı Koğuş’a kapatılmış gibi hissettim” dediği rivayet edilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir